Bir sonbahar akşamıydı, renklerin dans ettiği bir manzarada bulmuşlardı birbirlerini. Rüzgâr, yaprakları nazikçe sallıyor, ılık şampanya bardakları ellerinde hafifçe titreşiyordu. Masanın üstünde mumlar, etrafa yumuşak bir ışık saçıyordu.
Bu atmosferde sevgilisi ona bakmak yerine telefonuna bakacak kadar odunlaşmış bir erkek gibi durmakta. Bu yüzden ambiyanstaki sessizlik, ikisinin de iç dünyalarına daldığı bu anı süzüyordu. Elleri birbirine değmişti, birbirlerinin bakışlarından kaçan gülümsemeleri gözlerinden okunuyordu.
“Telefonumu bir kenara bırakıp, bu anın tadını çıkaralım.” dedi nazikçe kız, gözlerindeki parıltıyı sevgilisine yansıtarak.
Sevgilisi onun sözlerine gülümseyerek karşılık verdi. “Evet, haklısın. Şu an sadece seninle burada olmak istiyorum.”
Birlikte dudaklarından şampanya yudumladılar, dudakları hafifçe karıştı. O an, ilk günkü heyecanı hatırlatıyordu onlara. Zaman durmuş gibiydi.
Kız, sevgilisinin ellerini avuçlarına aldı. “Biliyor musun, seninle her anım bir hazine. Bu anları yaşamak için buradayız.”
Sevgilisi, kızın gözlerine bakarak, “Evet, her anımız bir hazine. Ve seninle her birini daha da değerli kılıyorsun.” dedi içtenlikle.
Birlikte, o anın tadını çıkardılar. Dışarıda rüzgâr hala dans ediyor, yapraklar hışırdıyordu. Ama içlerindeki sıcaklık ve sevgi, her şeyin ötesindeydi.
Sımsıkı sarılan ihtiraslı sevgililer, sonunda bir beden halinde aşk ve ruhla erotizm dolu seks yaparak ilişkilerini trip atmadan istedikleri şekilde yönlenebileceğini anlamış oldular.
